Rusyalı bir düşünce kuruluşundan Ukrayna sonrasına ilişkin değerlendirme
Çevirmenin notu: Aşağıdaki bir kısmını çevirdiğim makale, Rusya’nın önemli düşünce kuruluşlarından Russian International Affairs Council’de (RIAC) Andrey Kortunov imzasıyla 28 Şubat’ta yayımlandı. RIAC’a “önemli” demek az gelebilir çünkü 2010 yılında bizzat başkanlık emri ile kuruldu ve kurucuları arasında Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı ve Rusya Bilimler Akademisi gibi devlet kurumları yer alıyor. Yazar Andrey Kortunov da herhangi biri değil, RIAC Genel Direktörü. Yazının çevirmediğim kısımlarında Kortunov, Soğuk Savaş ile bugünü kıyaslıyor ve bugünkü belirsiz durumun aksine, Soğuk Savaş’ta tarafların (yani ABD ve SSCB’nin) tüm farklılıklarına rağmen birbirlerinin kırmızı çizgilerine dair net bilgileri ve beklentileri olduğunu savunuyor. Kortunov’a göre bir başka farklılık, Soğuk Savaş’ın aksine, bugün siyasi ve askeri güç dengesinin tamamen ABD-NATO blokuna kaymış olmasıdır. Tüm bunlar ve makalenin çevirdiğim kısımları, Rusya devletinin ve onun ideologlarının kendi güçlerine ilişkin gerçekçi bir görüşe sahip olduklarını göstermektedir. Kortunov, Ukrayna’ya askeri müdahale sonrasında Rusya’nın başına hangi çorapların örüleceğini oldukça soğukkanlı biçimde dile getirmektedir; hatta okurlar yer yer kendi ülkesini olduğundan küçük gördüğü sonucuna bile ulaşabilirler. Kortunov, Putin liderliğinin bu boyutta bir meydan okumayla daha önce karşılaşmadığını hatırlatıyor ve bu meydan okumanın sonuçlarının kestirilemediğini de söyleyip makalesini bitiriyor.
Diplomasinin sonu mu? Yeni Normalin Yedi İşareti
Andrey Kortunov
28 Şubat 2022
(...)
Mevcut öngörülemezlik, “yeni Avrupa gerçekliğinin” bırakın gelecek onyılları, yıllar içinde bile ne hale gelebileceği konusunda kesin sonuçlar çıkarmamıza izin vermiyor. Bu, Rus askeri operasyonunun nihai sonucuna, Ukrayna’nın yaklaşan “siyasi geçişinin” doğasına ve sonuçlarına, Batı’nın Rus karşıtı birliğinin istikrarına, güç dengesinin genel dinamiklerine, ortak sorunların ciddiyetine ve birçok diğer faktöre bağlıdır. Bununla birlikte, bazı ön varsayımlar daha şimdiden yapılabilir:
1. Rusya, Çin’in büyük bir uluslararası kötü adam ve Batı’nın rakibi olarak görünüşteki yerleşik rolünü istemeden yeniden ele geçirdi. Elbette, Çin’in dış politika emellerini dizginlemek Washington ve Avrupalı ortakları için gündem dışı değil, ancak bu şimdi bir kenara itiliyor. Dahası, Pekin, Ukrayna dahil tüm devletlerin egemenlik ve toprak bütünlüğü ilkelerine saygısını vurgulayarak, Ukrayna konusunda son derece temkinli, hatta açık sözlü bir tutum benimsemiştir. Çin’in Tayvan sorununu askeri yollarla çözmeye yönelik açık ve net girişimleri, Batı’nın mevcut öncelikleri sistemini değiştirebilir, ancak bu tür girişimlerin yakın gelecekte gerçekleşmesi olası değildir.
2. Moskova’nın Batı’da hemen hemen hiç müttefiki veya —en azından— sempatik yorumcusu kalmadı. 2014 olaylarından sonra, Avrupa’da Rusya’nın çıkarlarını dikkate almaya ve Kremlin üzerindeki baskı ile AB ve NATO’dan Kremlin’e bazı tavizler verme olasılığını birleştirmeye çağıran önemli güçler kalmıştı. Bugün, Fransız aşırı sağ muhafazakar Ulusal Birlik Partisi’nin lideri Marine Le Pen veya Çek Cumhurbaşkanı Milos Zeman gibi isimler bile Rusya’nın eylemlerini kınama konusunda hemfikir. Amerika Birleşik Devletleri’ne gelince, Washington’daki Rus karşıtı fikir birliği, yüzyılın son üçte birinde hiç olmadığı kadar güçlendi.
3. Rusya, üst düzey siyasi diyalogda kaçınılmaz ve muhtemelen uzun bir duraklamayla karşı karşıya. Öngörülebilir gelecekte, Kremlin’in bir dizi cumhurbaşkanı, başbakan, şansölye ve dışişleri bakanının Rus liderlerle görüşmek için sırada beklediğini görme olasılığı düşük. Batılı liderlerin krizin arifesinde Moskova’ya yaptığı çok sayıda ziyaret dış politika başarısızlıkları arasında yer alıyor ve Rus tarafı, siyasi ve diplomatik uzlaşmanın ulaşılamaz olduğunu düşünerek, hiçbir şeye ikna edemedi. Batı tarafından en azından kısmi bir siyasi ve diplomatik boykot olası görünüyor; bazı durumlarda bu, diplomatik misyonların kapatılması, büyükelçilerin geri çağrılması ve hatta (Ukrayna örneğini takiben) diplomatik ilişkilerin kesilmesi ile tamamlanacaktır.
4. Moskova uzun ve maliyetli bir silahlanma yarışına katlanmak zorunda kalacak. Batı, Ukrayna topraklarında meydana gelen olayları göz önünde bulundurarak, Rusya’nın hem nükleer hem de konvansiyonel askeri potansiyelini zaman içinde değersizleştirmek için bariz ekonomik ve teknolojik avantajlarından en iyi şekilde yararlanmayı kendisine görev edinecektir. Genel olarak silah kontrolünün ölümünü ilan etmek için henüz erken olsa da, çeşitli nitel silahlanma parametrelerinde Moskova ile rekabet sadece yoğunlaşacaktır. Mevcut koşullar altında, NATO’nun genişlemesi konusunda bir moratoryum veya Rusya’nın güvenliğinin yasal olarak bağlayıcı garantileri için diğer seçenekler konusunda bir moratoryum müzakeresine geri dönmemiz pek olası değil.
5. Rusya, uzun zamandır Batı’nın ekonomik yaptırımlarının kalıcı ve öncelikli hedefi olmuştur. Yaptırım baskısının kademeli ancak istikrarlı bir şekilde artması bekleniyor. Başta hidrokarbonlar olmak üzere Rus kaynaklarına olan mevcut bağımlılıktan kurtulmak uzun zaman alacak, fakat Batı bu yoldan pek de geri adım atmayacak. Alternatif hidrokarbon kaynakları daha pahalı olsa bile, Kuzey Akım 2’nin terk edilmesini diğer boru hatlarından Rus gazı alımında bir azalma izleyecektir. Aynısı, Rusya’nın hâlâ önemli bir konumda yer aldığı diğer ham maddelere veya diğer dünya piyasalarına da uygulanacaktır.
6. Rusya, dünya ekonomisinin yeni bir teknolojik biçime geçişini tanımlayan mevcut ve gelişmekte olan küresel teknolojik zincirlerden sürekli olarak uzaklaştırılacaktır. Bu amaçla, yüksek teknoloji alanındaki ortak girişimlerin faaliyetlerinin yanı sıra Rusya’dan yüksek teknoloji ihracatı (ve Rusya’ya ithalat) için engeller yaratarak Rus bilim adamlarının uluslararası araştırma projelerine katılımı sınırlanmaya çalışılacaktır. Bunun sonucunda, Moskova’nın Batı’yla teknolojik işbirliği azalırken, Rusya’nın Çin’e teknolojik bağımlılığı artacaktır.
7. Moskova ve Batı arasında, dünyanın geri kalanında, özellikle de Küresel Güney ülkelerinde, sevgi ve güven için şiddetli bir mücadele olacak. Rusya’nın nihayet haydut bir ülke olarak etiketlenmesi için Batı’nın Rus-Ukrayna çatışmasına ilişkin anlatısını küresel, evrensel bir anlatıya dönüştürmesi gerekiyor. Bu amaçla, bu anlatının Güney ve Güneydoğu Asya’da, Orta Doğu’da, Afrika’da ve Latin Amerika’da yaygınlaştırılması için çaba sarf edilecektir. Rusya, uluslararası hukukun temel normlarına meydan okuyan, yalnızca Avrupa’nın değil küresel güvenliğin temellerini baltalayan bir ülke olarak sunulacaktır. Stratejik hedef, Rusya’yı dünya sahnesinde mümkün olduğunca izole etmek olacak, çünkü bu Moskova’nın dış politikasını, ekonomik ve diğer bağlarını, Batı ile işbirliğinin çökmesinden kaynaklanan zararı kısmen telafi edecek çeşitlendirme kabiliyetine sınır koyacaktır.
Moskova böyle bir baskıya uzun süre dayanmayı başarabilecek mi? Rusya, karşı tehditler oluşturmak ve Batılı rakiplerine meydan okumak için etkili bir karşı saldırı oluşturmayı başarabilecek mi? Rusya, dünya ticaretinde ve büyük uluslararası kuruluşlarda ve ayrıca kilit ortaklarıyla ikili ilişkilerde mevcut konumunu güçlendirecek mi? Ekonomik ve toplumsal modernizasyon için Batılı olmayan kaynaklar bulup seferber edebilecek mi? 2022’nin “yeni gerçekliği”nde, tüm bu konular —Moskova için yeni bir şey değilse de— konu ile daha da alakalı hale geliyor.
Yüzyılın son çeyreğinde, Rusya’nın siyasi ve sosyo-ekonomik sistemleri, tüm eksikliklerine rağmen yüksek derecede dayanıklılık gösterdi. Yine de, Vladimir Putin’in Rusyası henüz bu büyüklükte bir krizin zorluklarıyla yüzleşmiş değil.