Hindistan'daki köylü direnişinden dersler
Hindistan Komünist Partisi (Marksist)'ten (CPIM) iki değerlendirme
Başlarken uzun bir not: Aşağıda, birinin bazı kısımlarını, diğerinin tamamını çevirdiğim iki makale, Hindistan Komünist Partisi (Marksist)’in (CPIM) köylü cephesi AIKS (Tüm Hindistan Köylü Birliği) tarafından yayımlanan Peasants’ Struggle (Köylü Mücadelesi) dergisinin “Tarihi Mücadele - Büyük Zafer” başlıklı Ocak-Şubat 2022 sayısında yer alıyor.
Bilindiği gibi Hindistan’da bir yıl süren köylü direnişi sonucunda, Modi hükümetinin Üç Tarım Yasası iptal edilmişti. Bu üç yasa şunlardı: 1) Çiftçilerin Ürün Ticareti ve Alım Satım (Promosyon ve Kolaylaştırma) Yasası; 2) Çiftçi (Güçlendirme ve Koruma) Fiyat Güvencesi Sözleşmesi, Çiftlik Hizmetleri Yasası; 3) Temel Emtia (Tadilat) Yasası. İlk yasa, tarım ürünlerinin eyaletler tarafından belirlenmiş fiziki pazarlar dışında alınıp satılmasının ve elektronik ve çevrimiçi tarım ürünü alışverişlerinin yolunu açıyordu. İkinci yasa, sözleşmeli tarımın önünü açıyor ve köylülerin “sponsor” olarak adlandırılan özel ya da tüzel kişilerle doğrudan ilişkiye geçerek ürün sezonu öncesinde, anlaşılan ürünler için önceden fiyat belirlenmesine neden oluyordu. Tarımı emperyalist gıda tekellerinin çıkarlarına göre yeniden düzenleyen bu yasada, köylülerin en önemli taleplerinden olan asgari fiyat desteği (MSP) de yok ediliyordu. Üçüncü yasa, 1955 tarihli Temel Emtia yasasında tadilat öngörüyordu. Yeni düzenlemeyle birlikte devletin temel emtia üzerindeki üretim, arz ve dağıtım gücüne sınırlamalar getiriliyordu. Peki yasayla birlikte hangi ürünler temel emtia olmaktan çıkarılıyordu? Tahıl, bakliyat, yağlı tohumlar, yemeklik yağlar, soğan ve patates, yani Hindistan emekçi sınıflarının ihtiyaç duyduğu temel gıdaların neredeyse tamamı. Bu son tadilat, açıkça, sermayenin fiyat kontrolünden duyduğu endişeyi gidermek için yapılmıştı. Nitekim aynı düzenleme, tarımsal altyapı söz konusu olduğunda “yerli” sermaye ile doğrudan yabancı yatırımlara sınırsız bir özgürlük sağlıyordu. İşte Hindistan köylüleri ve işçi sınıfından müttefikleri, bir yıllık müthiş bir direniş sonucunda bu yasaları iptal ettirmeyi başardılar. Makalelerde sürekli atıf yapılan Üç Tarım Yasası bunlardır.
Dr Ashok Dhawale’in makalesi, Hindistan köylü direnişini başarıya taşıyan dokuz ayırt edici özelliği sıralıyor. Bunlar arasında köylülüğün tek bir cephe içerisinde toplanması (bazı zengin köylülerin de direnişe katılması, ittifakın Kongre Partisi’ne kadar genişlemiş olmasının bir sonucu olmalıdır), kentlerde işçi sınıfının yoğun desteği ve direnişin ülkedeki tüm kastları ve dinleri kapsayan seküler karakteri de yer alıyor. Bir başka dikkat çekici nokta, köylülerin Covid’i dinlememesidir; Dhawale, daha önce hükümetin Covid bahanesiyle direnişi engellediğini ama köylülerin “ikinci dalga” sırasında başladıkları direnişin Covid bahanesini ortadan kaldırdığını söylüyor. Demek ki Hindistan köylüleri bir de, burjuva iktidarlar tarafından emekçi sınıfları bastırmak için de kurgulanan “Covid önlemleri”ni ellerinin tersiyle itmiştir.
İkinci makalenin yazarı, kitapları ve makaleleri Türkçeye sık sık çevrilen tanınmış iktisatçı Prabhat Patnaik. Patnaik’in neoliberalizme karşı doğrudan ve dolaylı eylemler arasında yaptığı fark tartışmalı olsa da tartışmaya değerdir; Patnaik’e göre Hindistan köylüleri, Latin Amerika’daki neoliberalizm karşıtı iktidarların dolaylı mücadelesinden farklı olarak, neoliberal dönemde nadir görülen doğrudan mücadele pratiğine başvurarak farklılaşmıştır.
Hintçedeki “Kisan” sözcüğü İngilizceye hem köylü (peasant) hem de çiftçi (farmer) olarak çevriliyor. Ben de metinde “farmer” ile “peasant” sözcüklerini birbirinin yerine kullanmayı tercih ettim. Metindeki köşeli parantezler bana aittir.
HİNDİSTAN’DA KÖYLÜLERİN TARİHİ SINIF MÜCADELESİ: GENEL BİR BAKIŞ
Dr Ashok Dhawale
26 Kasım 2020’de Hindistan’ın başkenti Delhi’nin sınırlarında başlayan ve tam bir yıl on beş gün sonra, 11 Aralık 2021’de kurumsal komünalizme1 ve aynı zamanda emperyalizmin gerici güçlerine karşı tarihi bir zafer kazanan eşi görülmemiş köylü mücadelesi, Hindistan tarihinin ülke çapındaki ve aynı zamanda dünyanın açık ara en büyük, en uzun ve en güçlü mücadelesi olmuştur. Bu muhteşem mücadelenin ayırt edici birkaç özelliği vardı.
Dokuz ayırt edici özellik
Birincisi, Samyukta Kisan Morcha (SKM)2 platformu altında birleşen ülkedeki 500'den fazla çiftçi örgütü tarafından yönetildi. Bu türden geniş bir birlik daha önce hiç oluşmamıştı. Köylülüğün tüm kesimleri Hindistan’ın bir ucundan diğer ucuna ve özellikle Delhi sınırlarında bir araya geldi — tarım işçilerinden yoksul köylülüğe ve orta köylülüğe, hatta zengin köylülüğün bazı bölmelerine kadar.
İkincisi, Merkezi Sendikalar Ortak Platformu3 ve diğer endüstriyel federasyonlar tarafından olağanüstü bir işçi-köylü birliği ruhu içinde tamamiyle desteklendi. Aslında, mücadelenin kendisi, çiftçilerin “Chalo Delhi” çağrısı ve aynı gün, 26 Kasım 2020’de Tüm Hindistan İşçi Sınıfı Grevi ile ortak bir mücadele olarak başladı.4 Ülkenin tamamında yüzbinlerce köylü ve işçi, son bir yılda Delhi çiftçi mücadelesiyle dayanışma içerisinde birçok kez sokağa çıktı
Üçüncüsü, BJP yönetimlerinin göz yaşartıcı bombalar, tazyikli sular, kazılmış otoyollar, devasa barikatlar, lathi saldırıları5, ayrım gözetmeyen tutuklamalar, sahte polis davaları ve hatta dört çiftçi ve bir gazetecinin BJP Birlik Bakanı’nın arabaları tarafından biçilmesi biçimindeki muazzam baskısıyla mücadele etti! Daha da utanç verici biçimde, o Bakan cinayet ve komplo suçlamalarından hapiste olmak yerine, Birlik Kabinesinde yer almaya devam ediyor! Fakat bu şanlı mücadele hepsinin üstesinden geldi. Son bir yılda bu kavgada 715’ten fazla çiftçi şehit edildi. Aralarında kadınlar ve erkekler, gençler ve yaşlılar vardı.
Dördüncüsü, [köylü mücadelesi] BJP-RSS tarafından sürekli iftirayla karşı karşıya kaldı ve gülünç bir şekilde Halistaniler, Naksalitler ve Maocular ve hatta Pakistan ve Çin tarafından kışkırtılmakla suçlandı! Ayrıca gayrimilli ve kışkırtıcı olmakla suçlandı!6 Başbakan’ın parlamentodaki konuşmasında “annadata”larımızı “andolanjeevis” ve “parjeevis” (parazitler) olarak alaya almasına kadar!7 Şirketlerin “Godi” medyasının bazı kesimleri, tüm bu suçlamaları bıktırıncaya kadar kustu ve kendilerini kalıcı bir utançla örttüler. Fakat çiftçilerin mücadelesi tüm bu zehirli karalamalara karşı savaştı ve yiğitçe dayandı.
Beşincisi, Hindistan’ı son zamanlarda vuran en kötü sağlık felaketi olan ölümcül Covid salgınıyla mücadele etti. 2019-20’de CAA-NRC-NPR’ye8 karşı daha önce verilen büyük kitle mücadelesi, hükümet tarafından pandemi bahanesiyle bastırılmıştı. Çiftçilerin mücadelesi pandemide başladı ve felaketli ikinci dalgada bile kahramanca devam etti. Demokrasinin tüm ilkelerini katleden hükümet, pandeminin ortasında, direnişin mümkün olmayacağı yanılsaması altında, Tarım Yasalarını kasten zorladı. Fakat çiftçiler bu yanılsamayı paramparça etti.
Altıncısı, yüzbinlerce çiftçinin 380 gün ve gece boyunca Delhi’yi kuşatmasına rağmen mücadele tamamen barışçıl ve demokratikti; yalnızca Delhi sınırlarında değil, tüm ülkede. Ayrıca, 26 Ocak Cumhuriyet Bayramı’ndaki büyük traktör mitingleri sırasında BJP merkezi hükümeti, polisi ve ajan provokatörleri tarafından serbest bırakılan canice şiddet komplolarıyla da muzaffer bir şekilde mücadele etti.
Yedincisi, bu mücadele tamamiyle seküler ve kapsayıcıydı. Hindistan çapındaki çiftçi mücadelesi din, kast, eyalet ve dil sınırlarının üstesinden geldi. Erkek ve kadın, genç ve yaşlı bu mücadelede kapsandı. Hareketin içindeki onbinlerce kadın ve gencin varlığı gerçekten kayda değerdi. Hükümetin onu ezmesini imkansız kılan, çiftçilerin mücadelesinin bu seküler ve tüm toplumu kapsayan doğasıydı.
Sekizincisi, BJP’nin Kerala, Tamilnadu ve Batı Bengal’deki eyalet meclisi seçimlerinde, Pencap ve Uttar Pradeş’teki yerel seçimlerde ve Himachal Pradeş, Haryana ve Rajasthan’daki son ara seçimlerde siyasi yenilgisinden sonra, Pencap, Uttar Pradeş ve Uttarkand’daki eyalet meclisi seçimleri öncesinde BJP-RSS rejimini tam anlamıyla savunmaya geçirdi. SKM, Uttar Pradeş-Uttarakhand Misyonu’na Muzaffarnagar’daki 10 lakhlık [1 milyon] tarihi bir mitingle başladı.9
Dokuzuncusu ve en önemlisi, bu mücadele, Modi ve Shah tarafından sembolize edilen BJP-RSS liderliğindeki merkezi hükümet ile Ambani ve Adani tarafından sembolize edilen Hint ve yabancı şirket lobisi arasındaki kurumsal komünalizmin yozlaşmış bağlantısını doğrudan tespit etti ve ona saldırdı.10 Köylülüğün bu tarihi sınıf mücadelesi, üç ana talebi aracılığıyla, aslında neoliberal politikalara ve emperyalizmin kendisine doğrudan saldırdı.
Neoliberal politikaların vahşi saldırısı
Köylü mücadelesinin üç temel talebi vardı. Birincisi, Eylül 2020’de Parlamento yoluyla dayatılan üç köylü ve halk karşıtı, şirket dostu Tarım Yasası’nın iptali. İkincisi, Asgari Destek Fiyatı’nı (MSP) hüküm altına almak ve genel üretim maliyetinin bir buçuk katı kadar tedarik için merkezi bir yasa talebi — Dr MS Swaminathan başkanlığındaki Ulusal Çiftçiler Komisyonu’nun 2006’daki ufuk açıcı tavsiyesi. Üçüncüsü, elektriği özelleştirmeyi ve herkesi kapsayacak şekilde elektrik tarifelerini büyük ölçüde artırmayı amaçlayan Elektrik Islah Yasası’nın geri çekilmesi.
Modi hükümetinin, Shanta Kumar Komitesinin 2015’teki tavsiyelerinden bugüne kadar olan siyasetinin yönüne bakarsak, bu üç Tarım Yasası’nın temel olarak MSP rejimini, tahılların devletçe satın alınıp Hindistan Gıda Şirketi (FCI) antrepolarında depolanmasını ve böylelikle kırdaki ve kentteki 810 milyon yoksul yurttaşımızın ihtiyacını karşılayan tüm kamu dağıtım sistemini (PDS) kademeli olarak kaldırmak anlamına geliyordu.
Nihayetinde, takip edilen bu yol da saldıracak ve sıkıntı içindeki köylülerin topraklarını gasp etmeye çalışacaktı. 2015 tarihli Arazi İstimlak Değişikliği Yönetmeliği ile Modi rejimi tarafından bu amaçla zaten bir girişimde bulunuldu. Fakat bu, yoğun ve birleşik köylü mücadelesi marifetiyle yenildi. Bununla birlikte, birçok BJP eyalet hükümeti, aynı değişiklikleri eyalet meclisleri aracılığıyla zorladı.
Böylece tüm tarım sektörü, süper kârlarını ve zenginliklerini artırmak için yerli ve yabancı şirket lobisinin devredilmeye çalışıldı. Üç Tarım Yasası’nın kabulünden sadece bir hafta sonra, dört İş Kanunu’nun çıkarılmasıyla işçi sınıfına karşı benzer saldırılar düzenlendi. Ve şimdi tüm ülke, BJP rejimince, kamu sektörünün pervasızca özelleştirilmesine yönelik gayrimilli siyaset ve Ulusal Monetizasyon Veri Hattı (NMP) aracılığıyla satışa sunuluyor.11
Ülkenin zenginliğini emekleriyle üreten sınıflar —işçiler ve köylüler— alçakça saldırıya uğradı ve uğruyor. Bu, bugün başlıca sembolleri Narendra Modi, Amit Shah, Mukesh Ambani ve Gautam Adani olan kurumsal komünalizmin gerçek anlamıdır. Bu, köylü mücadelesinin bir yıldan fazla bir süre boyunca tavizsiz bir savaş verdiği kapıdaki felakettir.
Ülkemizde neoliberal politikalar Kongre merkezi hükümeti tarafından 1991’de başlatıldı, takip eden tüm hükümetler tarafından ileriye götürüldü ve Modi liderliğindeki mevcut BJP-RSS rejimi tarafından katlanarak hızlandırıldı.
Hindistan’da tarımsal kriz, son 30 yılın neoliberal politikaları nedeniyle son derece ciddi boyutlara ulaştı. Birlik İçişleri Bakanlığı’na bağlı Ulusal Suç Kayıtları Bürosu’nun (NCRB) rakamlarına göre, Hindistan’a dört yüz binden fazla çiftçi 1995’ten 2020’ye kadar uzanan son 25 yılda borçluluk nedeniyle intihara zorlandı. Yalnızca Modi hükümetinin son yedi yılında borç batağına saplanmış yüz binin üzerinde çiftçi intihara zorlandı. Ülkemizde her yıl Adivasi, Dalit ve geri kalmış ailelerin çocuklarının yüz binlercesi açlıktan ölüyor.12
(...)
Köylü mücadelesinin önemi
Modi liderliğindeki BJP-RSS hükümetinin çıplak biçimde şirket yanlısı politikaları, ikiyüzlü “atmanirbharata” sloganı kisvesi altında tüm ülkeyi satmayı amaçlıyor. Hindistan’da Modi rejiminin özelleştirmeye ve Hintli ve yabancı şirketlere bir kuruş pahasına satışa koymadığı hiçbir sektör yoktur — ister demiryolları, havayolları, havaalanları, limanlar, madenler, çelik, ister petrol, sulama, elektrik, telekom, bankalar, sigorta, eğitim, sağlık ve hatta savunma olsun. Şimdi de tarım ve toprak ölüm listesinde ve köylülerin mücadelesinin şiddetle karşı çıktığı şey buydu. Üç Tarım Yasası’nın iptali, köylüler ve halk için önemli bir zafer, kurumsal komünalizmin güçleri için aşağılayıcı bir yenilgiydi.
Ne var ki, kârlı bir MSP ve tedariğin yasal garantisi; artan tarımsal girdi fiyatlarında sert kesintiler; ek öğelerle genel bir PDS’ye doğru büyük bir genişleme; Elektrik Islah Yasası’nın geri çekilmesi; borçluluktan kurtuluş; kapsamlı bir mahsul sigortası planı; kredi, sulama ve enerji tesislerinin büyük ölçüde genişletilmesi; dört İş Kanunu’nun iptali; mazot, benzin, mutfak tüpü ve diğer temel maddelerin astronomik fiyatlarının yarıya indirilmesi; MGNREGA kapsamında tarım işçilerinin çalışma günlerinin ve ücretlerinin iki katına çıkarılması ve programın kentsel alanlara genişletilmesi; Yeni Eğitim Planı’nın geri çekilmesi; ve en önemlisi, radikal toprak reformları ve merkezi hükümetin kamu sektörünü özelleştirme hamlesi ve sözde Ulusal Monetizasyon Veri Hattı yoluyla ülkenin üç kuruş için satılmasına son verilmesi gibi temel meselelerin hepsi ve diğer meseleler uzun süreli ve kitlesel mücadeleler aracılığıyla yürütülmelidir.
Bu tarihi köylü mücadelesinin gerçek önemi, BJP-RSS’nin, şanlı özgürlük mücadelemizin çıktığı günlerden beri, korporatif, feodal ve emperyalist lobinin her zaman en alçak ajanı olarak hareket eden rejimin felaket getiren, neo-liberal, şirket yanlısı, komünal, otoriter, faşist ve ulus karşıtı politikalarına doğrudan ve birleşik, laik ve kapsayıcı bir hamleyle vurmasıydı. Bu, milyonlarca köylünün sadece kendileri için değil, aynı zamanda halkı ve tüm ülkeyi savunmak, egemenliğimizi, demokrasimizi, sekülerizmi, federalizmi ve Anayasamızı savunmak için verdiği yurtsever bir mücadeleydi.
KÖYLÜLÜĞÜN EMPERYALİZME KARŞI ZAFERİ
Prabhat Patnaik
Bazı savaşlar çoğu kez anlık bağlamların ötesine geçen bir öneme sahiptirler, savaşanlar bile o anda bunun farkında olmayabilirler. Buna bir örnek Plassey Muharebesi’ydi13 ve bir tarafın generali diğer tarafça birliklerini ona karşı yönlendirmemesi için rüşvet aldığından savaş bile sayılmazdı; ve yine de o gün Plassey ormanlarında yaşananlar dünya tarihinde yepyeni bir çağın başlangıcı oldu.
Kisan [köylü] hareketi ile Modi hükümeti arasındaki muharebe de aynı janrda yer alır. En aşikar düzeyde, galeyana gelen köylülerin gösterdiği inanılmaz kararlılık karşısında Modi hükümeti tarafından bir vazgeçiş olarak görülüyor. Başka bir düzeyde, köylü tarımını şirketlere boyun eğdirerek tarım sektörü üzerindeki şirketlerin üstünlüğü, tarım yasalarının yasalarının teşvik etmeyi amaçladığı neoliberal gündemin çok önemli bir parçası olduğu için, neoliberalizm için bir yenilgi olarak da görülüyor.
Bu iki algı da tamamen doğrudur. Fakat bunların ötesinde bir de üçüncü düzey, kisan [köylü] zaferinin büyük bir öneme sahip olduğu fakat pek dikkat çekmeyen bir düzey var. Bu, kisan zaferinin çok temel bir anlamda emperyalizm için bir yenilgi olmasıyla ilişkilidir. İnsan bu yüzden batı medyasının [yenilgiyi] kabullenişi nedeniyle Modi hükümetine karşı çok eleştirel olmasına pek şaşırmamalı.
Nasıl emperyalizm dünyadaki tüm gıda ve hammadde kaynaklarını kontrol altına almak istiyorsa, dünyadaki tüm fosil yakıt kaynaklarını kontrol etmek istiyorsa, aynı zamanda tüm dünyadaki toprak kullanım düzenini, özellikle de çoğu tropikal ve subtropikal bölge içinde yer alan ve dolayısıyla metropol kapitalizminin içinde yer aldığı ılıman bölgenin yetiştiremeyeceği mahsulleri yetiştirebilen üçüncü dünyadakileri kontrol etmek istiyor.
Sömürgecilik, metropole, kendi çıkarları için dünya çapında toprak kullanımını kontrol etmek için ideal bir araç verdi. Bu enstrüman Hindistan gibi bir ülkede utanmazca kullanıldı. Sömürge hükümetinin gelir taleplerinin belirli belirli tarihlerde köylüler tarafından karşılanması gerektiğinden (ki bu başarısız olursa, sahip oldukları topraktaki haklarını kaybederler), bu talepleri karşılamak için tüccarlardan avanslar aldılar ve karşılığında onlara önceden sözleşmeli fiyatlarla satmak için tüccarların istediği mahsulleri yetiştirdiler; bu tüccarlar, metropolde çok talep gören (piyasa sinyallerinin de gösterdiği gibi) ekinlerin üretimini zorla kabul ettirdiler. Veya alternatif olarak, afyon örneğinde olduğu gibi, Doğu Hindistan Şirketi’nin ajanları, köylüleri doğrudan o mahsulü yetiştirmeye bağlayan avanslar almaya mecbur ettiler.
Böylece toprak kullanımı metropol tarafından kontrol edildi; çivit [indigo], afyon ve pamuk gibi ürünler daha önce hiç yetiştirilmediği yerlerde yetiştirildi ve tahıl üretiminin yerini aldı; bunlar, köylülere, sömürge hükümdarına devrettikleri aynı gelirden onlar için ödeme yapıldığından, metropol tarafından ücretsiz olarak elde edildi.
Sömürgeci ülkeler arasında, kendi sömürgelerinden çıkarılan bu tür mallar, üçlü ticaret yoluyla açıkları kapatmak da dahil olmak üzere, her birinin ihtiyacı olan şeyleri karşıladıktan sonra alınıp satıldı (örneğin, Hindistan’da zorla yetiştirilen afyonun Çin’e ihraç edilip zorla tükettirerek İngiltere’nin o ülkeyle olan ticaret açığını kapatması gibi). Köylüler merhametsizce sömürülüyordu: Çivit yetiştiricilerinin müşkül durumu, Dinabandhu Mitra’nın on dokuzuncu yüzyıldaki Bengalce oyunu Neel Darpan’da o kadar dokunaklı ve canlı bir şekilde ele alınmıştı ki, oyun sahnelenirken seyirciler arasında bulunan büyük sosyal reformcu Ishwar Chandra Vidyasagar, sömürgeci-tacir rolünü oynayan aktöre öfkeyle sandaletlerini fırlatmıştı!
Köylülerin gelir taleplerinin katı bir şekilde ayarlanması, tüccarların onlara avans vermesini sağlama ve böylece mahsul modelini etkileme ve ardından mahsulleri köylülerin ödediği aynı gelirle satın alma mekanizması artık metropolde mevcut değil; ve tahıllar için fiyat desteği sağlama şeklini alan bağımsızlık sonrası dirijist rejimin14 köylü tarımına sunduğu koruma, köylülerin metropolün ürün bileşenleri [output-mix] üzerindeki dayatmalarına aldırmamalarını sağladı.
Metropolün şu anda tahıla ihtiyacı yok, fakat köylüleri tahıl üretiminden kendi ihtiyaç duyduğu ürünleri üretmeye çekemiyor, çünkü devlet tahılları garantili, önceden ilan edilmiş fiyatlarla satın alıyor.
Neoliberal ajandanın gerektirdiği mali kemer sıkma yoluyla emekçilerin gelirlerini bastırarak tahıllara yönelik iç talebi azaltmak da bu durumda emperyalizme yardımcı olmuyor, çünkü bu, tahıl üretimini azaltmadan ve toprak kullanım modelini değiştirmeden sadece devlette tahıl stoklarının birikmesine yol açıyor. Bu nedenle emperyalizmin ihtiyaç duyduğu şey, bu fiyat-destek sisteminin tamamen kaldırılması ve buna ek olarak köylülüğün mahsul yetiştirme kararlarını etkilemek için alternatif bir mekanizmadır.
“Hiper-milliyetçi” retoriğinin ardında emperyalist çıkarları destekleyen Modi hükümetinin çıkardığı üç tarım yasası tam da bunu başarmak içindi.
Onlar, toprak kullanımı üzerinde ipso facto [kendiliğinden, bu sebepten ötürü] metropoliten kontrolü tesis edecek olan tarımın özelleştirilmesine öncülük edeceklerdi: şirketler, doğru pazar sinyallerini aldıkları mahsulleri yetiştirmek için köylüleri elde edecekti, bu da üçüncü dünyada toprak kullanımının metropol taleplerine göre ayarlanması anlamına geliyor. Emperyalizm, bu amaca ulaşmak için, akademideki ve medyadaki sempatizanlarını bir araya getirerek köylülerin devlet fiyat desteğiyle desteklenmemesinin ne kadar iyi olduğu dedikodusunu yaymak da dahil olmak üzere her yolu kullandı. Fakat başaramadı.
Köylülerin üç yasaya karşı gösterdiği kararlı direniş, sonunda Modi hükümetinin teslim olmasına neden oldu. Fakat yasaların sadece geri çekilmesi, otomatik olarak statükonun yeniden tesis edilmesini sağlamaz; köylülerin artık yasa haline gelmesini istedikleri asgari destek fiyatı rejiminin sürdürülmesinin önemi tam da bu nedenle ortaya çıkıyor. Üç yasanın yürürlükten kaldırılmasından sonra, tahılın piyasaya sunulması daha önce olduğu gibi yalnızca belirli yerlerde, yani hükümet görevlilerinin tüm süreci denetleyebileceği mandilerde15 gerçekleşebilse bile, MSP rejimi devam etmedikçe köylülerin maliyetlerini karşılamak için asgari bir fiyat almalarını ve onlara belirli bir kâr vermelerini garanti altına alacak hiçbir şey yoktur.
Bir başka deyişle, mandiler haricindeki yerlerde tahıl satışına izin verilirken (böylece devlet denetimi artık uygulanamaz) MSP resmi olarak tebliğ edilmeye devam etse bile, MSP’nin uygulanamayacağı anlamına gelir, bunun tersi doğru değildir: ([tarım] yasaların[ın] yürürlükten kaldırılmasının garanti altına alacağı) devlet denetimini zorunlu kılmak, MSP rejimini ipso facto geri getirmez. MSP rejiminin özel olarak muhafaza edilmesi gerekir. Hükümet istediği zaman böyle bir rejim kurmasın diye köylüler bunun için yasal düzenleme talep ediyor.
Bu, BJP hükümetinin çok bilindik hileleri nedeniyle özellikle acil hale geliyor. Üç tarım yasasını resmen iptal etse bile, aynı amaçlara başka yollarla ulaşma girişimini sürdürebilir.
Fakat bu tür alçakça faaliyetler uzak tutulabildiği sürece, köylüler çok önemli bir savaşı kazandılar: ülkenin önemli tropikal ve subtropikal kara kütlesini emperyalizmin kontrolünden uzak tutma savaşını. Bu zaferin iki özelliği özel ilgiyi hak ediyor.
Birincisi, neoliberalizmin, insanları atomize edilmiş unsurlara bölerek, medya ve akademi üzerinde uyguladığı kontrol yoluyla, bu tür bir eylem için herhangi önemli bir toplumsal desteğin oluşmasını engelleyerek kitle eyleminin kapsamını büyük ölçüde kısıtlamasıyla bağlantılıdır. Tüm bu dönemde, kitlelerin neoliberal önlemlere genellikle uzun süreli grevler veya gheraolar16 gibi doğrudan eylemler yoluyla değil, Latin Amerika’da olduğu gibi siyasi iktidarı ele geçirmek için alternatif siyasi hareketler inşa ederek dolaylı siyasi araçlar yoluyla karşı çıkmış olmaları dikkate değerdir. Neoliberalizme karşı çıkan hükümetler de iktidara geldiklerinde döviz krizlerinden emperyalizmin yaptırımlarına kadar çok büyük engellerle karşı karşıya kaldılar. Bu tür hükümetlerin çoğu, bu engeller yüzünden boyun bile eğdi.
Bu bağlamda Hindistan’daki kisan hareketi bir değişikliğe işaret ediyor: yaklaşan seçimlerde BJP’ye karşı çalışma gibi bir siyasi tehdidi kullanırken, neoliberalizmde çok nadir görülen doğrudan eyleme başvurdu.
İkincisi, köylülerin doğrudan eyleminin uzunluğudur. Delhi sınırlarında tüm bir yıl boyunca kamp kurdular. Geleceğin araştırmacıları şüphesiz köylülerin bu muazzam başarıya tam olarak nasıl ulaşabildiklerini çözeceklerdir. Ama bu, kutlanması gereken bir başarıdır.
Türkçeye “cemaatçilik”, “zümrecilik”, “taifecilik” olarak da çevirebileceğimiz toplumsal-siyasi yapı. Yasal, siyasi ve toplumsal düzeylerde her bireyin kendi ait olduğu cemiyetin (Müslümansa Müslüman, Hinduysa Hindu, vb.) gerektirdiklerine bağlı olması. Bizim coğrafyamızda Lübnan ve işgal sonrası Irak’taki idari-siyasi sisteme benzer. Hindistan’da 19. Yüzyılda esas olarak bağımsızlık mücadelesini bölmek isteyen İngilizlerin eliyle Hint yarımadasına yayıldı ve Müslümanlarla Hinduların farklı kollardan akmasına neden oldu. Modi liderliğindeki BJP rejimi, komünalizmi Hindu milliyetçiliğini beslemek, Müslümanları ezmek ve en genel itibariyle de emekçi sınıfları bölerek kendi cemiyetleri içerisinde hapsederek etkisizleştirmek için kullanmaktadır. (ç.n.)
Kasım 2020’de üçlü tarım yasasına karşı kurulan Birleşik Köylü Cephesi. (ç.n.)
Aralarında Kongre Partisi bağlantılı INTUC’un, CPI bağlantılı AITUC’un ve CPI(M) bağlantılı CITU’nun da bulunduğu 10 merkezi sendikanın bir araya gelerek oluşturdukları platform. (ç.n.)
Kelime anlamı “Delhi’ye!” olan bu slogan tarihsel olarak İngiliz sömürgeciliğine karşı Hindistan bağımsızlık mücadelesinin önderlerinden Subhas Chandra Bose’ye atfedilir. Modern Hindistan siyasetinde, merkezi idarenin aldığı istenmeyen bir karara karşı yapılan direniş çağrılarının başında sıkça bu slogan yer alır. Köylü direnişi de Modi iktidarının üçlü tarım yasası planına karşı başladığı için Delhi’yi kuşatma sloganı olarak “Chalo Delhi” kullanıldı. (ç.n.)
Lathi: Hindistan polisi tarafından kullanılan uzun, ağır, bambudan yapılmış cop. (ç.n.)
RSS: Ulusal Gönüllü Örgütü, kuruluşu 1925 yılına kadar uzanan sağcı/Hindu milliyetçisi paramiliter örgüt, genellikle Modi’nin BJP’sini destekliyor; Halistaniler: Hindistan’ın Pencap eyaletinin bağımsızlığını savunan Sih hareketi; Naksalitler: Hindistan Komünist Partisi (Maoist) ile ilişkili olan gerillalara verilen isim. (ç.n.)
Hintçede annadata, “ekmek veren” anlamına gelir, köylüler için kullanılan bir kelimedir. Modi’nin parlamentodaki konuşmasında dile getirdiği andolanjeevi sözcüğüyse, bağlam itibariyle “eylemden/protestodan çıkar/gelir elde eden” anlamında kullanılıyor. (ç.n.)
Modi hükümetinin, geniş çaplı protestolara neden olan yeni vatandaşlık yasası girişimi. Yeni düzenlemeyle birlikte başta Müslümanlar olmak üzere Hindu olmayanların ikinci sınıf vatandaşlık statüsüne düşürüleceği endişesi yaygınlaşmıştı. (ç.n.)
1 lakh: 100.000. (ç.n.)
Amit Anil Chandra Shah, Modi’nin İçişleri Bakanı; Mukesh Ambani, Hintli milyarder, Forbes’a göre Asya’nın en zengin insanı; Gautam Adani, Hintli milyarder ve sanayici. (ç.n.)
National Monetisation Pipeline (NMP): Hindistan hükümetinin, demiryolları ve havaalanları gibi devlete ait varlıkları gelir kaynağı haline getirmek için kurduğu çerçeve. Aslında, özelleştirmenin diğer adı. (ç.n.)
Adivasi: Hint yarımadasındaki “yerli” kabileler; Dalit: Eskiden “dokunulmazlar” olarak bilinen, Hint kast hiyerarşisinin en altında yer alan kişiler. (ç.n)
Plassey Muharebesi: 1757’de İngilizlerin galibiyetiyle sonuçlanmış ve İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin Hindistan’daki egemenliğini kurmasının önünü açmış savaş. (ç.n.)
Dirijizm: Devletin ekonomiyi teşvikler aracılığıyla yönlendirerek bazı sektörleri kontrol altında tuttuğu ekonomi politikası. (ç.n.)
Mandi: Kırsal bölgelerde ve kasabalarda toptan satışların yapıldığı pazarlar. (ç.n.)
Kelime anlamı “kuşatma.” Hindistan’da işçi ve sendika liderlerinin, taleplerine cevap verilene ya da o talepler karşılanana kadar bir siyasetçiyi ya da devlet binasını kuşatmalarına verilen ad. (ç.n.)